User:İlhan Özay

From Wikimedia Commons, the free media repository
Jump to navigation Jump to search

Biçim Değil, Öz _________________________________________

Yaşamın tüm etkin süreçlerine ilişkin dayatılan biçimselliği öne çıkarırsak, özden uzaklaşır ve “zıtların birlik ve mücadelesini” ilgilendiren diyalektiği göz ardı ederiz.

Günümüzde uluslararası platformda inşa edilen ve iflasın eşiğinde olduğunu söylediğimiz “globalizm” tüm etkinliğiyle tüm metropelleri ve bütün yeni sömürge coğrafyaları etkisi altına almış ve “friedmancı ekonomik politikayla” örtüşmüş bir emperyalist önermedir. Ve bu öngörüm, ta ki 1976 sürecinden bu yana adım adım tüm coğrafyalarda yaşama geçirilmiştir. Bu projenin yaşama geçirilmesi aynı zamanda, bu projeye uygun “yürütme ekipmanlarının da” adım adım oluşturulmasını gereklendirmiş ve gerekli tüm alt yapılar hazırlanmıştır.

Globalizmle örtüşen friedmancılık, salt yeni-sömürge coğrafyalara dikte ettirilen biçimsel-yeni bir “ekonomik, siyasal, toplumsal...” açılım değil, ama, aynı zamanda gelişmiş tüm metropolleri de kapsamı içine alan bir “iktisadi” modeldir. Ve bu iktisadi modelin, sosyal ve siyasal açılımı, sermayenin ve üretimin giderek daha da “merkezileştirilmesini” içermektedir.

Uluslararası sermayenin merkezileştirilmesi, kaçınılmaz olarak, sermaye hegomonyasının artmasına ve bu baskıcı artışın doğal sonucu olarak “toplumların” faşizm boyunduruğu altında denetlenmesine yol açmış ve açmaktadır.

Bu anlamda, bu faşizm ortamının sermayenin çıkarları doğrultusunda temsili yürütmeler bazında yaşama geçirilmesi için de yürütme ekipmanları bu süreç içinde tedricen günümüze değin geliştirilmiş ve geleceğe uzanım sağlayacak biçimde de sürekli kılınmaya çalışılmış ve çalışılmaktadır. Yani, süreç içinde güncellenen “yürütme komiteleri” önümüzde süreçte de günün gereksinmelerine yanıt verecek tarzda güncellenerek sürdürülmeye çalışılacaktır.

Günümüzde G-7 diye adlandırılan gelişmiş ülkelerin yürütme kadrolarına bakıldığında, bu kadrolara gelen süreç içinde, bu sürecin alt yapılarının adım adım yaratıldığına tanık olmakla kalmıyor, yürütme komitelerinin günümüz koşullarında ortak, benzer ve hatta aynı davranış ve düşünüş içinde olduklarını görüyoruz. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Kanada, Avustralya başta olmak üzere, tüm metropol güçlerin ortak bir tutum içinde oldukları ve savunumlarının ortak bir paydada buluştuğunu görebiliyoruz.

Sanki doğanın katliamcısı fütursuzca geliştirdikleri kendi sanayi yapılanmaları değilmişcesine atmosferin ve ekolojik dengelerin bozulduğuna dikkat çekmekteler ve bu uluslararası “salgın” sürecinde atmosfer ve doğanın, aymazca biraz da olsa “rahatladığından” söz etmektedirler. Kozmetik sanayinden, ilaç endüstrisine; silah sanayinden, kimya ve tıp endüstrisine değin tüm endüstriyel ürünlerin üretim, depolama ve dağıtım sürecinde hiçbir bilimsel önlem almadan, doğanın ve toplumun katline rağmen giriştikleri hamlelerin sorumluluğunu üstlerinden atmaya çalışmaktalar.

Hatta, yaşatılan salgın sürecinin çıkarıcı sorumlusunun sermayeci tekeller olduğunu ve daha baştan salgını sağıltacak ilaç ya da aşının ellerinde bulunduğunu ve bu süreci belli bir zaman aralığına yaymayı planlamış olduklarını söylemek bile, hiç de “komplocu” bir yaklaşım olmayacaktır.

Ve yine tam bu noktada, gelişmiş metropollerin bile, salgın doğal kaynaklı olsa da hiçbir “önleyici tıbbi” gelişime sahip olmadıklarının söylenmesine veri oluşturmaktadır. Salt, mikrop ve gen teorisinden hareket eden, ama, önleyici tıbba ilişkin hiçbir bilimsel alt yapıya sahip olmadıklarının kanıtını bu süreç içinde hepimiz gördük.

Yaşatılan ve olabildiğince uzun erimde yaşatılmak istenen emperyalist sürecin günümüzdeki açılımı bütünüyle biçimsel doneler üstüne kurulu ve üretici güçlerin ve emekçi halkların “friedmancı ekonomik politika” altında sömürülmesine ve denetlenmesine ilişkin olup, yürütme komiteleri aracılığıyla uygulayıma koydukları bir süreçtir. Bu anlamda da bu öngörümlü siyasal uygulayım tek tek coğrafyaların yürütme komitelerinin tasarrufunda gelişen bir süreç olmayıp, uluslararası tekellerin bir dayatmasıdır.

Bu dayatmanın alt yapısal çalışmalarını öncelikle “Arap Baharı” altında Kuzey Afrika bölgelerinde, Orta-Doğu’da, Latin ve Orta Amerika’da gerçekleştirerek adım adım tüm coğrafyalarda uygulayıma sokmuş ve devamlılığını sürdürme gayreti içindedirler.

Ancak, üretimin ve sermayenin merkezileşmesi, üretimin robotik yapıya ve kalifikasyona dayandırılması, hizmet sektörüne dayalı istihdamın yenileştirilmesi, banka ve sigortacılığın reformize edilmesi, sendikasızlığın yaygınlaştırılması... üretim ilişkileri karşısında üretici güçleri belli bir süreliğine dizgin altında tutsa da eni nihayet disiplinize etmeye yeterli olamayacaktır.

Hiçbir biçimsel yenileşme, özün yansıttığı olumsuzlukları ortadan kaldırıcı ve yarattığı tahribatları giderici olamaz. Üretici güçler ve emekçi halklar, kendi gelişimlerinin gerçek ayak bağı olucusunu görebilme yeteneğine sahiptirler. Önümüzdeki süreç, toplumsal alt-üst oluşların çok daha güçleneceği dönemlere gebedir.

Emperyalist önermeli bu süreç sürdüğü sürece, bu sürece uygun yürütme komitelerinin de burjuvazinin çıkarlarına hizmeten değişerek yaşamlarını sürdürmeleri kaçınılmazdır.

Ancak, biliyoruz ki, uluslararası emperyalizm ve onun tek tek coğrafyalardaki işbirlikçileri kendi aralarındaki bütün detant politikalarına rağmen, üretim ilişkileri karşısında üretici güçleri ve emekçi halkları sonuna kadar disiplin ve sömürü altında tutma şansına sahip değillerdir ve olamazlar.

Ve hiçbir sermaye patentli biçimsel-yeni öngörüm, işçi sınıfının ve emekçi halkların sürdürülebilir yaşamsal esenliğini yaratamaz. (İlhan Özay)